Home | Contact
     ISSN 2149-2042
     e-ISSN 2149-4606
 
 
 
Volume : 39 Issue : 1 Year : 2024



Current Issue Archive Popular Articles Ahead of Print




Index























Membership




Applications


 
Medeniyet Med J: 29 (4)
Volume: 29  Issue: 4 - 2014
Hide Abstracts | << Back
CLINICAL RESEARCH
1.An effective and practical option of eyelid reconstruction: Paranasal flap
Gökhan Temiz, Mustafa Karaca, Gaye Taylan Filinte, Şener Küçük, Caner Kaçmaz, Hakan Demirel
doi: 10.5222/J.GOZTEPETRH.2014.209  Pages 209 - 213
GİRİŞ ve AMAÇ: Göz kapağı defektlerinin onarımı, kapak anatomisi ve işlevinin karmaşık olması nedeniyle zordur. Bununla birlikte, periorbital bölgenin kanlanmasının çok iyi olması ve çevre dokunun gevşek olması sayesinde onarım için çok sayıda seçenek mevcuttur. Bu çalışmada göz kapağı defektlerinin rekonstrüksiyonu için tarif edilmiş, ancak yeterince tanınmayan paranazal flebin onarımdaki başarısının, uygulanma kolaylığının ve üst göz kapağı rekonstrüksiyonlarında da kullanılabileceğinin gösterilmesi amaçlandı.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Kliniğimizde 2008 ve 2011 yılları arasında göz kapağı defekti nedeniyle paranazal flep ile onarım uygulanan 12 hastanın 10’unda alt, 2’sinde üst göz kapağı rekonstrüksiyonu yapıldı. Hastalar 2 ay ila 2 yıl arasında takip edildi.
BULGULAR: On iki hastada başarıyla göz kapağı defekt onarımı sağlandı. Ektropiyon görülmedi. Verici saha skarının çok iyi gizlendiği ancak flep dokusunun orijinal göz kapağı dokusuna göre kitleli olduğu görüldü.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Çalışmamızda paranazal flebin güvenilir, kolay ve etkin bir göz kapağı rekonstrüksiyon seçeneği olduğu ortaya konuldu. Paranazal flep hem kısmi hem de total gözkapağı defektlerinde anterior lamella rekonstrüksiyonu için kullanılabilir ve donör saha skarı çok iyi gizlenir. Tam kat defektlerde posterior lanella seçeneklerinden biriyle kombine edilmelidir. Ayrıca ilk kez bu çalışmadaki 2 hastada paranazal flep üst göz kapağı rekonstrüksiyonu için kullanılmıştır. Bu hastalarda beklendiği üzere kas fonksiyonu sağlanamamış olup, levator ve orbiküler kas onarımının olanaksız olduğu üst gözkapağı defektlerinde paranazal flep seçenekler arasında düşünülmelidir.
INTRODUCTION: The complexity of the anatomy and function of the eyelids makes them difficult to repair. However thanks to loose surrounding area and rich vascularity, there are plenty of reconstructive options. The main aim of this study is to demonstrate the reconstructive success of paranasal flap which is a practical yet an unpopular option of eyelid reconstruction.
METHODS: Between 2008 and 2011, paranasal flaps were applied in 12 patients who had various sized eyelid defects. Ten patients underwent lower eyelid reconstruction and two patients upper eyelid reconstruction. The follow- up period was between 2 months and 2 years.
RESULTS: Successful eyelid reconstruction without ectropion was achived in all patients. The donor area scars were well hidden. However the flaps seemed bulky compared to original eyelid tissue.
DISCUSSION AND CONCLUSION: It was concluded that the paranasal flap was reliable, effective and easy to apply. One can use the paranasal flap for both the partial and total eyelid defects as a form of anterior lamella reconstruction. The donor area scar is well hidden. Moreover in this study the paranasal flap was used for upper eyelid reconstruction for the first time. In those patients muscle function could not be recovered as expected. When levator and orbicular muscle reconstruction is impossible, paranasal flap should be considered as an upper eyelid reconstructive option.

2.Clinical and surgical approach to cases with adnexal torsion
Elif Cansu Gündoğdu, M. Üner Karacaoğlu, Eylem Odacılar, Hüseyin Dayan, Gülümser Ece Aksakal
doi: 10.5222/J.GOZTEPETRH.2014.214  Pages 214 - 218
Adneksiyel torsiyon (AT) ender görülen, ancak sonuçları açısından önemli birkaç jinekolojik acilden biridir. Bu çalışmada, retrospektif olarak kliniğimizde AT tanısı alan olgularda risk faktörlerini belirlemeyi, klinik bulguların ve görüntüleme yöntemlerinin tanıdaki yerini ve tedavi sonuçlarını değerlendirmeyi amaçladık. Bağcılar Eğitim Araştırma Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniğine Ocak 2010 ile Ekim 2013 tarihleri arasında başvuran ve adneksiyel torsiyon tanısı cerrahi olarak konulan 14 olgu retrospektif olarak incelendi. Ortalama yaş 35 idi. Majör yakınma karın ağrısı idi. Tüm vakalarda Doppler ultrasonografiden yararlanıldı ve cerrahi girişim yapıldı. Olgularin % 57’sinde over kisti saptandı. Over koruyucu yaklaşım benimsenmiş olsa da 10 olguda salpingooferektomi yapılması gerekti. Sık görülmese de alt kadran ağrısı olan olgularda AT ayırıcı tanıda akla getirilmelidir. Yol açabileceği olumsuz sonuçlar özellikle fertilitesini tamamlamamış genç kadınlarda erken tanı ile önlenebilir. Doppler ultrasonografi tanıya yardımcı olabilir. Konservatif yaklaşım olarak laparoskopik detorsiyon etkin bir yöntemdir.
Adnexal torsion (AT) is a rare but important emergency situation in terms of its consequences. This study retrospectively aims to indicate risk factors of AT cases who were diagnosed at our clinic, the role of symptoms and monitoring in the diagnotis process. Besides, the treatment results were also interpreted in the study. We retrospectively analyzed 14 cases of AT hospitalized in the out-patient clinics of Obstetrics and Gynecology Department, Bağcılar Training and Research Hospital between 1 January 2010 - 1 October 2013. The median age of the cases was 35 years. For all of the cases the main complaint was stomach ache. In all patients, Doppler ultrasonography was used, and surgery was performed in 57 % of the cases had ovarian cysts. Although ovarian conserving approach was embraced, salpingo oophorectomy had to be applied to ten cases out of fourteen. If there is an unusual lower quadrant pain, differential diagnosis of AT should be considered. The adverse effects especially on young fertile women might be prevented with early detection. Doppler ultrasonography might be chosen as a tool of early detection. As a conventional approach.laparoscopic detorsion is an efficient modality.

3.Extended spectrum b-lactamase and antibiotic suspectibility of Escherichia coli grown in urinary isolates
Arzu Doğru, Ayşe Canan Üçışık, Fatma Sargın, Özlem Aydın, Pınar Ergen, Elif Tükenmez Tigen
doi: 10.5222/J.GOZTEPETRH.2014.219  Pages 219 - 224
Son yıllarda, idrar yolu enfeksiyonu etkeni olan Escherichia coli suşlarında genişlemiş spektrumlu beta-laktamaz (GSBL) oranları artış göstermektedir. Çalışmamızda kadın ve erkek hastalarda % 9,4 ve % 24,3 sıklıkta GSBL pozitifliği saptadık. GSBL oranı 65 yaş altı hastalarda % 9.7, 65 yaş ve üzerindeki hastalarda % 17,8 olarak saptandı. Erkek cinsiyet ve 65 yaş üzerindeki hastalarda bu GSBL oranları daha yüksek idi. GSBL pozitif suşlarda en yüksek antibiyotik duyarlılık oranları karbapenemlere aitti (meropenem % 99,7, imipenem % 99,3 ve ertapenem % 97,3). Polikliniğe başvuran ve üriner sistem infeksiyonu yakınmaları olan hastalarda GSBL risk faktörleri göz önünde tutularak antibiyotik seçiminin yapılması tedavi başarısını yükseltecektir.
In recent years, Extended Spectrum ß-Lactamase (ESBL) rates in Escherichia coli which is the causative agent of urinary tract infections, are increasing. In our study, we found ESBL positivity with female and male patients as 9,4 % and 24,3 % respectively. ESBL rate was detected as 9,7% for patients under the age of 65 and 17,8 % for those 65 years and older. These ESBL rates were statistically significant higher in patients over 65 years of age and male sex. The highest antibiotic susceptibility rates of ESBL-positive strains belonged to carbapenems (meropenem 99.7 %, imipenem 99.3% and ertapenem 97.3 %). In patients who were admitted to the clinic with complaints of urinary tract infections, the choice of antibiotics taking ESBL risk factors into consideration will increase the success of treatment.

4.Who treats the patients of low back pain?
Feyza Ünlü Özkan, Duygu Geler Külcü, İlknur Aktaş, Pınar Akpınar, Cem Nazikoğlu
doi: 10.5222/J.GOZTEPETRH.2014.225  Pages 225 - 229
GİRİŞ ve AMAÇ: Bel ağrıları toplumda en sık görülen yakınmalardan biridir ve polikliniklere en sık başvuru nedenini oluşturur. Bu çalışmada, bel ağrılı olguların beyin ve sinir cerrahisi (BSC) ve Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon (FTR) polikliniklerine başvuru dağılımı incelendi.
YÖNTEM ve GEREÇLER: 2012 yılında M51.1 (lumbar ve diğer intervertebral disk bozuklukları, radikülopati ile), M54.4 (Lumbago, siyatik ile) ve M54.5 (bel ağrısı) ICD kodları ile kaydedilmiş olgular seçildi. Bu olguların BSC ve FTR polikliniklerine kaç kez başvurdukları, BSC kliniğine başvuran olguların kaçının opere olduğu, kaç hastanın cerrahiye yönlendirildiği incelendi.
BULGULAR: 4517 olgudan (2159 erkek, 2358 kadın) 3122’si ilk başvurularını BSC’ye, 1395’i FTR’ye yapmıştı. BSC’ye başvuran olgulardan 2773’ünün ikinci, 664’ünün üçüncü ve 209’unun dördüncü başvurularını aynı kliniğe yaptıkları gözlendi. FTR kliniğine başvuran olgulardan 1166’sının ikinci, 335’inin üçüncü, 95’inin dördüncü başvurularını aynı kliniğe yaptıkları gözlendi. BSC’ye başvuran olgulardan 221’i, FTR kliniğine başvuran olgulardan 10’u opere olmuş, 23 olgu operasyon sonrası ağrılarının geçmemesi nedeniyle FTR kliniğine yönlendirilmiştir.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Bel ağrılı olguların çok az bir kısmında cerrahi tedaviye gereksinim olmakla beraber, bu hastaların büyük bir kısmının ilk başvurularını BSC polikliniğine yaptıkları gözlenmiştir. Bel ağrıları ayırıcı tanısı ve tedavisinde çok daha geniş bir perspektiften bakan FTR hekimlerinin topluma bu konuda önemli mesajlar vermesi gerektiğini düşünmekteyiz.
INTRODUCTION: Lowback pain (LBP) is one of the most common complaints and one of the most frequent reason of application to outpatient clinics. This study investigates the distribution of application of LBP among patients who applied to the Neurosurgery (NS) and Physical Medicine and Rehabilitation (PMR)department.
METHODS: Cases recorded with ICD codes M51.1 (Lumber and other intervertebral disc disorders, with Radiculopathy), M54.4 (Lumbago, with Sciatalgia) and M54.5 (LBP) in 2012 were selected. Number of admissions to NS and PMR, number of NS appliciants who underwent operation and the number of patients referred to NS for surgery were investigated.
RESULTS: Among 4517 patients (2159 males, 2358 females) 3122 applied to NS and 1395 to PMR. It was learnt that these patients had previously consulted to the same NS clinic for the several times (once, n=2773; twice, n=664; thrice, n=209) 1166 of While the same PMR was visited for the second (n=1166), third (n=335), and fourth (n=95) time. Two hundred and twenty-one patients who consulted to NS, and 10 patients who consulted to PMR were operated. A few (n=23) operated patients experienced sustained back pain and they were refered to PMR after surgery.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Although a little number of patients are operated, majority of patients apply primarily to NS. Physiatrists should give important messages to society since they have a broader differential diagnosis perspective and treatment regimens.

5.Motorcycle injuries in orthopaedics and traumatology; risk factors, types of trauma and hospital cost
Esat Uygur, Ömer Kays Ünal, İrfan Esenkaya, Bahattin Kemah, Hüseyin Başaran
doi: 10.5222/J.GOZTEPETRH.2014.230  Pages 230 - 235
Motosiklet kazaları gelişmekte olan ülkelerde ciddi iş gücü kaybı ve sakatlıklara neden olması nedeniyle giderek artan bir sorun hâlini almıştır. Motosiklet yaralanmalarının ortopedi ve travmatoloji yönünden tıbbi ve mali yansımalarını araştırmayı amaçladığımız bu çalışmada; Ocak 2005 ve Aralık 2012 tarihleri arasında motosiklet kazası sonrası gelişen yaralanmalar nedeniyle kliniğimize yatırılan hastalar geriye dönük olarak incelendi.
Hastalar telefonla aranarak kaza sırasında ne amaçla motosiklet kullanıyor oldukları, koruyucu gereç kullanıp kullanmadıkları ve motosikletlerinin motor hacimleri sorgulandı. Arşiv dosyaları araştırılarak geçirdikleri yaralanmalar, hastanede kalış süreleri, yatışlarına ait hastane giderleri kaydedildi. Hastane giderleri Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası verileri dikkate alınarak günümüz piyasasına güncellendi.
Motosiklet yaralanmaları büyük çoğunlukla genç erkek nüfusu etkilediğinden ciddi sağlık giderlerinin yanında iş gücü kaybına bağlı ekonomik zorluklara da neden olmaktadır. Her ne kadar kask ve diğer koruyucu gereç kullanımının yaralanma riskini belirgin ölçüde düşürdüğü bilinse ve ülkemizde kask kullanılması zorunlu olsa da birçok sürücünün bu kurala uymadığı görülmektedir. Yetkililerin trafik denetimlerini arttırmaları ve özellikle kazaların sık yaşandığı bahar ve yaz aylarında yeni önlemler almaları önerilmektedir.
Motorcycle accidents are growing problem especially in developing countries due to permanent impairments and severe workforce loss. In this study we aimed to investigate risk factors, trauma types and hospital cost of victims of motorcycle injuries hospitalized in our Clinics of Orthopaedics and Traumatology.
The patients who were hospitalized in our clinic between 2005 and 2012 were investigated retrospectively. Information have been gathered from patients’ hospital records and phone calls. They were asked whether they had been using helmet or any other protective devices or they had been working as a courier when they had had the accident, and what was the cylinder volumes of their motorcycles. Patients’ injury types have been checked from hospital records. Solitary or multiple injuries of the wounded had been also noted. Length of hospitalization period and total cost of the hospitalization were recorded. Hospitalization costs were expressed in Turkish liras based on the current data issued by Central Bank of The Republic of Turkey.
Motorcycle accidents usually affect young and middle aged men, thus they are a major cause of health expenses besides economic problems due to workforce loss. Although the laws in Turkey order wearing helmets while driving a motorcycle and it is well known that wearing protective devices remarkably diminishes the risk of injury, it seems that most drivers violate these laws. The governments should tighten traffic controls and take new precautions against motorcycle injuries especially in spring and summer months.

REVIEW
6.Urinary incontinence used in the evaluation of patients with an important parameter: Quality of life
Handan Özcan, Nezihe Kızılkaya Beji
doi: 10.5222/J.GOZTEPETRH.2014.236  Pages 236 - 238
İdrar kaçırma, Uluslararası Kontinans Birliği’nin tanımına göre, sosyal ya da hijyenik açıdan sorun oluşturan, objektif olarak gösterilebilen, istemsiz idrar kaçırma durumudur. İdrar kaçırma (UI), kişinin tüm sosyal yaşamını etkileyebilecek ciddi bir sorundur.
Üriner inkontinans (UI) kadınlar arasında yaygın olarak görülen ve yaşam kalitesinin kötüleşmesine neden olan medikal, sosyal ve hijyenik bir sorundur. UI doğrudan kadın yaşamını tehdit etmemesine rağmen, kadının aile içi ve sosyal yaşantısını fiziksel ve psikolojik yönden önemli derecede etkileyen bir sorun olması nedeniyle dikkatle ele alınmalı ve değerlendirilmelidir.
International Continence Society defined urinary incontinence as an objectively demonstrable involuntary loss of urine with its social or hygienic consequences. Urinary incontinence (UI) is a serious problem which may affect a person’s entire social life.
As a medical, social and hygienic problem which lowers quality of life of the sufferers, urinary incontinence (UI) is widely seen among women. Although it does not directly threaten the life of the woman, since woman’s family and social life significantly deteriorate both from physical and psychological aspects, this problem should be meticulously considered and evaluated.

CASE REPORTS
7.A giant pedunculated fibroma of labia majora: A case report
Fatma Çetin Pelit, Eyyup Sabri Pelit
doi: 10.5222/J.GOZTEPETRH.2014.239  Pages 239 - 241
Vulvar kitleler oldukça ender görülen lezyonlardır. Başlangıçta vulva kaynaklı fibromlar küçük boyutlu olmaları nedeni ile asemptomatiktir. Lezyonların büyümesi ile birlikte fiziksel semptomlar artmakla beraber hastaya psikososyal sorunlarda oluşturmaktadır. Fibromların tedavisinde eksizyon ile kür sağlanabilirken ender olarak rekürrens göstermektedir. Bu olguda genç kadın hastada labium majus kaynaklı ileri derecede büyük, yumuşak ve pediküllü kitle sunulmaktadır.
Vulvar masses are relatively rare lesions. At the onset of the disease, vulval fibromas are asymptomatic because of their small size. Physical symptoms increase in number with the growth of the mass and they might cause psychological problems. Vulval fibroma can be cured by excision and rarely shows recurrence. This article describes a case of pedunculated, soft fibroma of unusual size originated from the labia majora in a young woman.

8.A patient with Prinzmetal’s angina presenting with acute myocardial infarction: A case report
Hüseyin Ayhan, Tahir Durmaz, Telat Keleş, Hacı Ahmet Kasapkara, Abdullah Nabi Aslan, Cenk Sarı, Serdal Baştuğ, Engin Bozkurt
doi: 10.5222/J.GOZTEPETRH.2014.242  Pages 242 - 246
Prinzmetal’s anjina damar duvarındaki tonus artışına ikincil olarak dar bir lümeni olan hastalıklı bir koroner arterin geçici tıkanmasından kaynaklanır. Egzersiz veya emosyonel stresle tetiklenen tipik anjinanın aksine, Prinzmetal’s anjina daha çok istirahat sırasında ve sabah erken saatlerde olmaktadır. Hastalar hafif göğüs ağrısı, miyokart enfarktüsü, yaşamı tehdit eden ventriküler aritmiler, ani kardiyak arrest ve ölüm gibi farklı klinik tablolarla başvurabilirler. Bu olgu raporunda akut miyokart enfarktüsü tanısı ile primer perkütan koroner girişim için kateter laboratuvarına alınan, koroner anjiyografi sonucu normal koroner arterler ve minimal plak saptanan 57 yaşında bir kadın hasta sunulmaktadır.
Prinzmetal’s angina is caused by secondary to the increase in tonus of a narrow lumen of the vessel wall disease, which blockage of a coronary artery temporarily. Triggered by exercise or emotional stress, unlike typical angina, Prinzmetal’s angina onsets during resting hours or early in the morning. Patients may present with different clinical presentations such as mild chest pain, myocardial infarction, life-threatening ventricular arrhythmias, sudden cardiac arrest and death. In this case report a 57-year-old female patient who was brought into catheterization laboratory for primary percutaneous coronary intervention with the diagnosis of acute myocardial infarction whose coronary angiography revealed normal coronary arteries with minimal plaque formation.

9.Papillary uroepithelial neoplasia: Case report
Neslihan Gülçin, Murat Mutuş, Ali İhsan Anadolulu, Abdullah Aydın, Çiğdem Ulukaya Durakbaşa, Hamit Okur
doi: 10.5222/J.GOZTEPETRH.2014.247  Pages 247 - 249
Çocukluk çağında üroepitelyal tümörlere ender rastlanmaktadır. Bu yüzden, bu yaş grubunda tümörün etyolojisi ve prognozu net olarak aydınlatılmış değildir. Ağrısız gross hematüri yakınması ile başvuran ve tetkiklerinde mesanede papiller lezyon saptanıp sistoskopik tümör eksizyonu yapılan ve 18 ay sonra nüks saptanan 14 yaşında bir kız hastanın sunulması amaçlanmıştır.
Uroepithelial tumors are rarely encountered in childhood. So, etiology and prognosis of tumors in this age group are not clear. Our aim is to present a 14 year-old female patient with the complaint of painless hematuria who happens to have a papillary lesion in the bladder detected during examinations performed 18 month after cystoscopic excision of the tumor.

10.Obturator hernia: Supremacy of CT over clinical findings
Ercan Ayaz, Murat Aşık, Beyhan Önder, Murat Acar
doi: 10.5222/J.GOZTEPETRH.2014.250  Pages 250 - 253
Eksternal abdominal hernilerin ender görülen bir türü olan obturator herni; tüm hernilerin % 0.07-1 ve tüm mekanik obstrüksiyon olgularının % 0.2-1.6’sını oluşturur. Tüm abdominal herniler arasında % 13-40 ile en yüksek mortalite oranına sahiptir. Kadınlarda daha geniş pelvis yapısı, daha üçgenimsi obturator kanal açıklığı ve daha geniş enine çapı olduğu için, obturator herni daha sık görülür. En sık kaşektik hastalarda ve 70-90 yaşları arasında görülür. Yüksek morbidite ve mortalitesinin en önemli nedeni gecikmiş tanı ve cerrahi girişimdir. Bu çalışmanın amacı; mekanik intestinal obstrüksiyonu, müphem klinik bulguları olan ve obturator herni tanısının bilgisayarlı tomografi (BT) ile konduğu olguyu sunarak bu olgularda BT’nin önemini vurgulamaktır.
Obturator hernia which is a rare form of external abdominal hernias accounts for 0.07-1 % of all hernias and 0.2-1.6 % of all cases of mechanical obstruction of the small bowel. It has the highest mortality rate of all abdominal wall hernias ranging between 13 % and 40 percent. It is more common in females due to their wider pelvis, more triangular obturator canal opening and greater transverse diameter. It occurs most frequently in cachectic patients aged between 70 and 90 years. Delayed diagnosis and surgical intervention are the most important causes of its high morbidity and mortality. The aim of this report was to emphasize importance of CT by presenting the case with mechanical intestinal obstruction and vague clinical findings, who was diagnosed with obturator hernia using computed tomography.

11.A rare cause of peripheral facial paralysis: Pontocerebellar angle meningioma
F. Rüya Tunçtürk, M. Tayyar Kalcıoğlu, Mine Önenerk, Metin Orakdöğen, Çağlayan Yavuz
doi: 10.5222/J.GOZTEPETRH.2014.254  Pages 254 - 257
Periferik fasiyal paralizi etiyolojisinde Bell Paralizisi en sık sebeptir. Bunu travmalar izler. Etiolojide % 5’lik bir kısmı tümörler oluşturur. Özellikle uzun süreli paralizilerde tümöral oluşumlar düşünülmelidir. Pontoserebellar bölgenin ender görülen tümörü olan menengiomlarda fasiyal sinir paralizilerine daha sık rastlanmaktadır. Sunulan olguda ani başlayan sol periferik fasiyal paraliziye neden olan sol serebellopontin köşeden kaynaklanıp, internal akustik kanala uzanım gösteren menengioma olgusu sunulmuştur.
Bell’s palsy is the most common cause of peripheral facial paralysis followed by traumas. In the etiology of peripheral facial paralysis, tumoral masses are seen in 5 % of the cases. Especially in cases with long-lasting facial paralysis, tumoral masses should be investigated. Even meningiomas are rarely seen tumours of the pontocerebellar angle, they are more likely to cause facial paralysis in this region. In this case report a patient who suddenly had a peripheral facial paralysis caused by a meningioma originated from left cerebellopontin angle and extended to internal acoustic canal has been discussed in the light of the literature.




 

  © 2024 MEDJ