|
Volume : 39 Issue : 3 Year : 2024
|
|
Medeniyet Med J: 39 (3)Volume: 39 Issue: 3 - 2024 |
|
Hide Abstracts | << Back | 1. | Cover
Page I
|
|
ORIGINAL ARTICLE |
2. | Association of Acute Kidney Injury with Bronchopulmonary Dysplasia in Preterm Infants Saime Hacer OZDEMIR, Husnu Fahri OVALI doi: 10.4274/MMJ.galenos.2024.20599 Pages 152 - 160
Amaç: Bronkopulmoner displazi (BPD), prematüre doğan bebeklerde en sık görülen komplikasyonlarından biridir ve yüksek morbidite ve mortalite oranlarıyla ilişkilidir. Akut böbrek hasarı (ABH), prematüre bebeklerde oldukça yaygındır. ABH prematüre bebeklerde morbidite ve mortaliteyi önemli ölçüde artırır. Çalışmalar ABH’de görülen sistemik değişikliklerin akciğer hasarını tetikleyebileceğini göstermiştir. Yöntemler: Bu çalışmada, gestasyon haftası ≤32 hafta ve/veya doğum tartısı ≤1500 gram olan prematüre bebeklerde ABH’nin BPD gelişimine etkisinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu hastaların demografik özellikleri ile eşlik eden perinatal ve postnatal morbiditeler arasındaki ilişki araştırılmıştır. Bulgular: ABH’li bebeklerde BPD görülme oranı %52,6 (19 bebekten 10’u), ABH olmayan bebeklerde ise %38,3 (140 bebekten 61’i) idi. BPD gelişen bebeklerde ABH görülme oranı, ≤28 hafta doğan bebekler ile >28 hafta doğan bebekler [sırasıyla n=9, %17,3 (52 bebekten 9’u) ve n=1, %5,3 (19 bebekten 1’i)] kıyaslandığında anlamlı farklılık göstermedi (p>0,05). Sonuçlar: ABH, doğumda daha fazla resüsitasyon ihtiyacı, daha fazla invaziv mekanik ventilasyon ihtiyacı, daha az ventilatörsüz gün ve prematüre bebeklerde daha yüksek sepsis, patent duktus arteriozus ve nekrotize enterokolit insidansı ile ilişkiliydi. Bununla birlikte ABH; doğum sonrası ilk haftalarda sıvı-elektrolit dengesizliği, kan basıncı ve hemodinamik bozukluklarla daha sık ilişkili bulundu. ABH gelişen bebeklerde BPD gelişme oranı daha fazla olmakla birlikte bu fark istatistiksel olarak önemli değildi (p>0,05). Objective: Bronchopulmonary dysplasia (BPD) is among the most common complications of prematurity and is associated with high morbidity and mortality rates. Acute kidney injury (AKI) is also commonly observed in premature infants and significantly increases morbidity and mortality. Studies have shown that systemic changes in AKI may also trigger lung damage. Methods: This study aimed to determine the effects of AKI on the development of BPD in preterm infants with a postconceptional age of ≤32 weeks and/or birth weight of ≤1500 grams. The relationship between demographic features and accompanying perinatal and postnatal morbidities among the patients was investigated. Results: The incidence of BPD in infants with AKI was 52.6% (10 of 19 infants) and 38.3% (61 of 140 infants) in infants without AKI. In infants who developed BPD, the rate of AKI did not vary notably between babies born at ≤28 weeks and those born at >28 weeks [n=9, 17.3% (9 of 52 infants) and n= 1, 5.3%, (1 of 19 infants) respectively] of gestation (p>0.05). Conclusions: AKI was associated with a greater need for resuscitation at birth, a greater need for invasive mechanical ventilation, fewer ventilatorfree days, and a higher incidence of sepsis, patent ductus arteriosus, and necrotizing enterocolitis in premature infants. It was also more frequently associated with fluid-electrolyte imbalance, blood pressure, and hemodynamic disorders in the first postnatal week. The rate of BPD development was higher in infants with AKI, but this disparity was not statistically notable (p>0.05). |
|
3. | AMPK Activation in TET2 Downregulated Leukemia Cells Upon Glutamine Limitation Ahsen Merve BAYRAK, Burcu YUCEL doi: 10.4274/MMJ.galenos.2024.59683 Pages 161 - 168
Amaç: Metabolik yeniden programlama, kanser hücrelerinin ayırt edici bir özelliğidir. Kanser hücreleri, hayatta kalmak ve çoğalmak için tümör mikroçevresinden glukoz ve glutamin alımını artırır. Glutamin de novo sentezlenebilmesine rağmen, birçok kanser hücresi hayatta kalabilmek için hücre dışı glutamine bağımlıdır. DNA demetilasyonunda görev alan TET2 geni, aynı zamanda bir tümör baskılayıcı gen olarak bilinir. TET2 geni, akut miyeloid lösemi (AML) dahil olmak üzere çeşitli kanserlerde sıklıkla mutasyona uğrar. Çalışmamız, TET2 geni baskılanmış AML hücre hattı HL-60 hücreleri ile glutamin metabolizması arasındaki ilişkiyi araştırmayı amaçladı. Yöntemler: TET2 ekspresyonu ile glutamin sınırlaması arasındaki ilişkiyi değerlendirmek için TET2 geni, shRNA plazmitleri kullanılarak HL-60 hücrelerinde baskılandı. TET2-baskılanmış HL-60 hücrelerinin hücre proliferasyonu, normal ve düşük glutamin ortamındaki hücre sayıları ile hesaplandı. mRNA ekspresyonlarındaki değişiklikler, kantitatif ters transkriptaz kullanılarak araştırıldı. GLUL, AMPK-α ve P-AMPKα protein ekspresyonu immünoblotlama ile değerlendirildi. Bulgular: Düşük glutamin ortamında TET2-baskılanmış HL-60 hücrelerinin hücre sayıları ve hücre canlılığı azaldı. TET2-baskılanmış HL-60 hücrelerinin hücre canlılığının kontrol hücrelerinden daha yüksek olduğu bulundu. Düşük glutaminde TET2-baskılanmış hücrelerde GLUL mRNA ekspresyonunun arttığı bulundu. Ayrıca, düşük glutamin ortamında TET2- baskılanmış HL-60 hücrelerinde P-AMPKα protein ekspresyonunun arttığı bulundu. Sonuçlar: Bulgularımız, TET2-baskılanmış HL-60 hücrelerinin, glutamin yoksunluğuna karşı daha dirençli olabileceğini ve düşük glutamin ortamının, HL-60 hücrelerinin glutamin bağımlılığı ile bağlantılı olarak, glutamin metabolizmasında belirli genlerin ekspresyonunu artırdığını göstermektedir. Ek olarak, düşük glutamin ortamı, TET2-baskılanmış HL-60 hücrelerinde P-AMPKα protein seviyesini artırdı. Objective: Metabolic rewiring is a characteristic of cancer cells. Cancer cells require more nutrients for survival and proliferation. Although glutamine can be produced in cells via a series of enzymatic reactions, a group of cancer cells are dependent on extracellular glutamine for survival. TET2 plays a role in DNA demethylation and is a tumor suppressor gene. The TET2 gene is frequently mutated in various cancers, including acute myeloid leukemia (AML). Our study aimed to investigate the association between TET2-knockdown AML cell line HL-60 cells and glutamine metabolism. Methods: To evaluate the association between TET2 expression and glutamine limitation, TET2 was downregulated in HL 60 cells using shRNA plasmids. The proliferation of TET2-knockdown HL-60 cells was calculated in normal and glutamine deficient medium. GLUL mRNA expression was investigated using quantitative reverse transcription polymerase chain reaction and protein levels were evaluated using immunoblotting. Results: The numbers and viability of TET2-knockdown HL-60 cells were decreased in low glutamine-containing medium, but the viability of TET2-knockdown HL-60 cells was higher than that of control cells. GLUL mRNA expressions were increased in TET2- knockdown cells in low glutamine. In addition, P-AMPKα protein expression was increased in TET2-knockdown HL-60 cells in low glutamine-containing medium. Conclusions: Our findings indicate that TET2-knockdown HL-60 cells may be more resistant to glutamine deprivation. In glutamine-deficient medium, the mRNA expression of glutamine synthetase is increased, which could be related to glutamine addiction in cells. In addition, low-glutamyl medium increased the P-AMPKα protein level in TET2-knockdown HL-60 cells. |
|
4. | The Anti-proliferative Effect of a Novel Glutaminase Inhibitor IN-3 on Prostate Cancer Cells Ummuhan DEMIR, Ayse Busranur CELIK doi: 10.4274/MMJ.galenos.2024.87094 Pages 169 - 174
Amaç: Bu çalışma yeni bir glutaminaz (GLS) baskılayıcı olan IN-3’ün prostat kanseri hücrelerinde kanser karşıtı etkisini değerlendirmeyi amaçlamaktadır. Yöntemler: IN-3’ün hücre canlılığına etkisi kristal viyole boyaması ile incelenerek PC-3 ve LNCaP prostat kanseri hücrelerinde ve normal fibroblastik CCD1072sk hücrelerinde IC50 değerleri hesaplanmıştır. GLS izoformlarının ekspresyon düzeyleri gerçek zamanlı polimeraz zincir reaksiyonu ile belirlenmiştir. C-Bioportal veri bankasından metastatik prostat kanseri verileri indirilerek GLS izoformlarının ekspresyonları analiz edilmiştir. Bulgular: LNCaP, PC-3 ve CCD1072sk için IC50 değerleri sırasıyla 2,13, 6,14 ve 15,39 μM’dır. LNCaP hücrelerinde 1 ve PC3 hücrelerinde 2 μM gibi düşük dozlarda bile IN-3’ün doz bağımlı etkisi belirgindir ve IN-3’ün büyüme karşıtı etkisi 0,0001’in altında p-değeri ile yüksek derecede anlamlıdır. PC-3 hücrelerinin 10 μM IN-3 ile muamelesi sonrası GLS1’in böbrek tipi GLS izoformunun ekspresyonu artarken GLS2 ekspresyonu değişmemiştir. Metastatik ve lokalize prostat kanseri örneklerinin karşılaştırılması göstermiştir ki; GLS1 sadece primer prostat kanseri örneklerinde değil metastatik prostat kanseri örneklerinde de yüksek düzeyde eksprese edilmektedir. GLS1 ekspresyonu 0,001’in altında p-değeri ile GLS2 ekspresyonundan anlamlı şekilde yüksektir. Sonuçlar: GLS baskılayıcı IN-3 normal ve kanser hücrelerinde farklı etki göstermesi sebebiyle önemli bir kanser karşıtı ajan olabilir. Prostat kanserinde ilaç olma potansiyelinin ortaya çıkarılması için daha ileri çalışmalar yapılması gerekmektedir. Objective: This study aimed to evaluate anti-cancer potential of a novel glutaminase (GLS) inhibitor IN-3 in prostate cancer cells. Methods: The cell viability upon IN-3 treatment was examined using crystal violet staining and IC50 values were calculated for cancer cell lines PC-3 and LNCaP and normal fibroblasts CCD1072sk. The expression levels of GLS isoforms were determined by real-time polymerase chain reaction after IN-3 treatment. The metastatic prostate cancer dataset was downloaded from C-Bioportal and the expressions of GLS isoforms were analyzed. Results: The IC50 values of IN-3 for LNCaP, PC-3 and CCD1072sk were 2.13, 6.14 and 15.39 μM respectively. The dose dependent effect of IN-3 was evident even in low concentration with 1 μM in LNCaP and 2 μM in PC-3 and these anti-proliferative effects of IN-3 were highly significant with p-values lower than 0.0001. The treatment of PC-3 cells with 10 μM IN-3 elevated the expression of kidney type GLS isoform of GLS1 but not GLS2. Comparison of metastatic and localized prostate cancer tissues showed that GLS1 was highly expressed not only in primary but also in metastatic prostate cancer tissues. GLS1 expression was significantly higher than GLS2 expression with p-values lower than 0.001. Conclusions: The GLS inhibitor IN-3 may be a potent anti-cancer agent in prostate cancer by demonstrating its differential effect between cancer and normal cells. Further studies are warranted to elucidate its drug potential in prostate cancer. |
|
5. | The Relationship Between the Modified Glasgow Prognostic and SYNTAX Scores in Patients with Non-ST Elevation Myocardial Infarction Ahmet KARADUMAN, Cemalettin YILMAZ, Mustafa Ferhat KETEN, Ismail BALABAN, Zeynep Esra GUNER, Mehmet CELIK doi: 10.4274/MMJ.galenos.2024.32585 Pages 175 - 182
Amaç: Bu çalışmada, non-ST yükselmeli miyokard enfarktüsü (NSTEMI) geçiren hastalarda koroner arter hastalığının (KAH) yaygınlığını ve şiddetini belirlemede, nötrofil-lenfosit oranı (NLO) ve C-reaktif protein (CRP)-albümin oranı gibi diğer enflamatuvar belirteçlerle karşılaştırıldığında, modifiye Glasgow prognostik skorunun (mGPS) öngörü değerini araştırmayı amaçladık. Yöntemler: Çalışma, koroner anjiyografi yapılan 295 ardışık NSTEMI hastasını içermekteydi. Her hasta için, KAH şiddeti ve yaygınlığını belirlemek amacıyla Taxus ile Perkütan Koroner Girişim ve Kardiyak Cerrahi Arasındaki Sinerji Skoru (SYNTAX) skoru hesaplandı. Çalışma örneği, SYNTAX skoruna göre orta-yüksek SYNTAX (>22) ve düşük SYNTAX (≤22) olarak iki gruba ayrıldı. Bulgular: İki yüz doksan beş hastanın (%23,1 kadın, %76,9 erkek) yaş ortalaması 61,2±10,9 yıl olup, ortalama SYNTAX skoru 7,3±10,4 (aralık: 0-40) idi. SYNTAX skoru >22 olan hastaların CRP düzeyleri, CRP/albümin oranı ve ortalama mGPS 1-2 oranları, SYNTAX skoru ≤22 olanlara göre anlamlı derecede yüksekti (hepsi p<0,001). Sigara içme [olasılık oranı (OO): 3,341, %95 güven aralığı (GA): 1,531-7,294; p=0,002], CRP/albümin oranı (OR: 4,958, %95 GA: 1,335-18,418; p=0,017) ve mGPS skoru 1-2 (OR: 3,121, %95 GA: 1,430-6,814; p=0,004), yüksek SYNTAX skorunun bağımsız öngördürücüleriydi. Sonuçlar: Yüksek bir SYNTAX skoru ile ilişkili olduğu görülen mGPS, NSTEMI hastalarında KAH yaygınlığını ve karmaşıklığını tahmin etmek için kullanılabilir. Objective: This study investigated the modified Glasgow prognostic score (mGPS) to determine its predictive value and how it could be compared with various inflammatory markers, including C-reactive protein (CRP) to albumin ratio and neutrophil-to-lymphocyte ratio, for determining the extent and severity of coronary artery disease (CAD) in patients with non-ST-elevated myocardial infarction (NSTEMI). Methods: This study analyzed the cases of 295 patients with NSTEMI who had undergone coronary angiography. In an effort to determine the seriousness and scope of CAD in each patient, the Synergy between Percutaneous Coronary Intervention with Taxus and Cardiac Surgery (SYNTAX) score was calculated and then assessed. The study sample was divided into two separate groups based on the SYNTAX score: moderate to high SYNTAX (>22) and low SYNTAX (≤22). Results: There were 295 patients (23.1% female, 76.9% male) included in the research, with an average age being 61.2±10.9 years, and the mean SYNTAX score being 7.3±10.4 (range: 0-40). Those with a SYNTAX score >22 were observed to possess significantly higher levels of CRP, CRP/albumin ratio, and mean mGPS 1-2 ratios compared with those with a SYNTAX score ≤22 (all p<0.001). Smoking [odds ratio (OR): 3.341, 95% confidence interval (CI): 1.531-7.294; p=0.002], CRP/albumin ratio (OR: 4.958, 95% CI: 1.335-18.418; p=0.017), and mGPS score of 1-2 (OR: 3.121, 95% CI: 1.430-6.814; p=0.004) were independent factors used to help predict a high SYNTAX score. Conclusions: It seems possible to make use of the mGPS when estimating the degree and intricacies of CAD in patients with NSTEMI, as there appears to be a connection with higher SYNTAX scores. |
|
6. | Systemic Immune-inflammation Index in Evaluation of Inflammation in Rheumatoid Arthritis Patients Amela DERVISEVIC, Almir FAJKIC, Elmedina JAHIC, Lejla DERVISEVIC, Zurifa AJANOVIC, Enisa ADEMOVIC, Asija ZACIRAGIC doi: 10.4274/MMJ.galenos.2024.60533 Pages 183 - 191
Amaç: Romatoid artritli (RA) hastalarda sistemik enflamatuvar duruma göre düzenlenmiş sistemik immün-enflamasyon (SII) indeksini değerlendirmektir. Yöntemler: Seropozitif RA hastaları (n=58) serum hs-C-reaktif protein (hs-CRP) düzeylerine göre iki gruba ayrıldılar: hs-CRP düzeyleri 3 mg/L veya üzerinde olan RA hastaları (yüksek sistemik enflamatuvar durum; n=38) ve hs-CRP düzeyleri 3 mg/L’nin altında olan RA hastaları (düşük sistemik enflamatuvar durum; n=20). Kontrol grubu 31 sağlıklı bireyden oluştu. Kan örnekleri şu parametreler açısından test edildi: lökositler (beyaz kan hücresi), nötrofilik granülositler, lenfositler, trombositler [platelet (PLT)], yüksek hassasiyetli hs-CRP, sedimantasyon hızı [eritrosit sedimantasyon hızı (ESR)], nötrofil-lenfosit oranı (NLR), platelet-lenfosit oranı (PLR) ve monosit-lenfosit oranı (MLR). SII endeksi Neu x PLT/Lym olarak elde edildi. Bulgular: RA’lı hastalarda, SII endeksi sağlıklı bireylere kıyasla yüksekti ve hs-CRP, eritrosit sedimantasyon hızı, NLR, MLR, PLR, hassas eklem sayısı ve şişmiş eklem sayısının hassas eklem sayısına oranı ile pozitif korelasyon gösterdi. Hs-CRP düzeyleri 3 mg/L’nin üzerinde olan RA’lı hastalar, hs-CRP düzeyleri 3 mg/L’nin altında olanlara kıyasla SII’de istatistiksel olarak anlamlı bir artış sergilediler. Ayrıca, hs-CRP düzeyleri 3 mg/L veya üzerinde olan RA hastaları kohortunda, SII endeksi ile hem NLR hem de PLR arasında pozitif bir korelasyon bulundu. SII indeksi, hs-CRP düzeyleri 3 mg/L’nin altında olan RA hastalarında NLR, MLR ve PLR ile pozitif korelasyon gösterdi. SII endeksinin hs-CRP düzeyi 3 mg/L olan RA olguları ile hs-CRP düzeyi 3 mg/L veya daha yüksek olan olguları ayırt etmek için kesme noktası ≥323,4 olup, duyarlılığı %77,6 ve özgüllüğü %54,8 idi. Sonuçlar: Serum SII indeksi, RA’nın enflamatuvar sürecini ve klinik ilerlemesini değerlendirmek için potansiyel olarak yararlı bir belirteç olabilir. Objective: To evaluate the systemic immune-inflammation (SII) index in patients with rheumatoid arthritis (RA) stratified by systemic inflammatory status. Methods: Seropositive patients with RA (n=58) were divided into two groups based on serum hs-C-reactive protein (hs-CRP) levels: RA patients with hs-CRP levels of at or 3 mg/L or above (high systemic inflammatory status; n=38) and RA patients with hs-CRP levels of less than 3 mg/L (low systemic inflammatory status; n=20). The control group comprised 31 healthy individuals. Blood samples were tested for the next parameters: leukocytes, neutrophilic granulocytes, lymphocytes, thrombocytes [platelet (PLT)], high-sensitivity hs-CRP, sed rate [erythrocyte sedimentation rate (ESR)], neutrophil-to-lymphocyte ratio (NLR), platelet-to-lymphocyte ratio (PLR), and monocyte-to-lymphocyte ratio (MLR). The SII index was derived as Neu x PLT/Lym. Results: In patients with RA, the SII index was elevated compared with that of healthy individuals and positively correlated with hs-CRP, erythrocyte sedimentation rate, NLR, MLR, PLR, tender joint count, and swollen-to-tender joint count ratio. Patients with RA who had hs-CRP levels of 3 mg/L above exhibited a statistically significant increase in the SII compared with those with hs-CRP levels below 3 mg/L. Additionally, within the cohort of RA patients with hs-CRP levels at or above 3 mg/L, a positive correlation was found between the SII index and both NLR and PLR. The SII index was positively correlated with NLR, MLR, and PLR in RA patients with hs-CRP levels below 3 mg/L. The cut-off point of the SII index for distinguishing between RA cases with hs-CRP levels 3 mg/L and those with hs-CRP levels 3 mg/L or higher was ≥323.4, with a sensitivity of 77.6% and a specificity of 54.8%. Conclusions: The serum SII index can be a potentially useful marker for evaluating the inflammatory process and clinical progression of RA. |
|
7. | Head and Neck Paragangliomas: 16-year Single-center Experience and Mini Review on Diagnosis, Treatment, and Follow-up Gokce AYDEMIR, Fazil Necdet ARDIC, Cuneyt Orhan KARA, Ferda BIR doi: 10.4274/MMJ.galenos.2024.91668 Pages 192 - 203
Amaç: Ana amacımız 2007 ile 2023 arasında bir üçüncü basamak merkezde tedavi edilen baş ve boyun paragangliomu olgularını araştırmaktır. Daha önce yayınlanmış tek merkezli ve uzun takip süreli çalışmaların detaylı bir şekilde incelenmesini içerir. İkincil amacımız, özellikle tanı algoritmasının, tedavi seçiminin ve takip prosedürlerinin geliştirilmesine odaklanmaktır. Yöntemler: Kırk dört hasta retrospektif olarak analiz edildi. Otuz dokuz hasta çalışmaya dahil edildi. Demografik bilgiler, semptomlar, radyolojik muayeneler, paraganglioma tipleri, evreler ve ameliyat sonrası komplikasyonlar kaydedildi. 2010’dan bu yana yayınlanmış uzun takip süresi olan ve farklı tedavi yöntemlerini kullanan tek merkez deneyimlerini rapor eden makaleleri seçmek için bir literatür taraması da yapıldı. Bulgular: Hastaların ortalama yaşı 54 ve kadın/erkek oranı 3,55: 1 olarak bulundu. İncelenen 39 olgudan 18’i servikal paraganglioma ve 19’u temporal kemik paraganglioma olarak tanımlandı. Tüm olgular başlangıçta cerrahi rezeksiyon geçirdi. Ortalama takip süresi 5,42 yıl idi. Ameliyat sonrası dört kalıntı ve iki nüks tanımlandı ve ek tedavi olarak Gamma Knife kullanıldı. Daha sonra 17 makale seçildi ve özetlendi, ardından tanı, tedavi ve takip için bir akış şeması hazırlandı. Sonuçlar: Preoperatif evreleme, cerrahi planlamada ve potansiyel intraoperatif komplikasyonları öngörmede esastır. Bulgularımıza ve makalelerin gözden geçirilmesine dayanarak, teşhis, tedavi ve baş boyun paragangliomalarının takibine yardımcı olmak için bütün olasılıkları ağırlıklandıran, tümör evresine bağlı bir akış şeması hazırladık. Anahtar kelimeler: Baş boyun paragangliomu, cerrahi, radyaterapi, glomus tümörleri, paraganglioma evrelemesi Objective: To investigate head and neck paraganglioma cases treated at a tertiary center from 2007 to 2023. The research includes a thorough examination of published studies that have focused on long-term outcomes. The additional goal is to contribute to the existing knowledge on head and neck paraganglioma, with a particular emphasis on refining diagnostic algorithms, treatment selection, and follow-up procedures. Methods: A total of 44 patients were retrospectively analyzed, and 39 were included. Demographic information, symptoms, radiological examination results, types, stages, and postoperative complications were recorded. A review was conducted to select articles that reported single-center experiences with large cohorts, long follow-ups, and different treatment modalities since 2010. Results: The mean age of the patients was 54 years, and the female/male ratio was 3.55: 1. Among the 39 cases examined, 18 and 19 were identified as cervical paraganglioma and 19 as temporal bone paraganglioma. All patients initially underwent surgical resection. The mean follow-up duration was 5.42 years. Four residual cases and two recurrences were identified postoperatively, and a Gamma Knife was used as additional treatment. Subsequently, 17 articles were selected and summarized, and then a flowchart was prepared showing the possible options for diagnosis, treatment, and follow-up. Conclusions: Preoperative staging is essential for surgical planning and predicting potential intraoperative complications. Based on our findings and review of the articles, we have prepared a flowchart that includes all possibilities depending on the tumor stage to help in the diagnosis, treatment, and follow-up of head and neck paragangliomas. |
|
8. | Comparative Effects of Candesartan Versus Enalapril on Apelin, Visfatin, and Lipid Levels in Non-obese Hypertensive Patients Yaseen K. JUMAAH, Zainab H. FATHI, Jehan A. MOHAMMAD doi: 10.4274/MMJ.galenos.2024.16098 Pages 204 - 210
Amaç: Apelin ve visfatin, yağ dokusundan salgılanan ve kan basıncının düzenlenmesinde önemli rol oynayan adipokinlerdir. Bu nedenle, bu çalışmada hipertansif hastalarda kandesartan ve enalaprilin apelin, visfatin ve lipid profilleri üzerindeki etkilerinin araştırılması amaçlanmıştır. Yöntemler: Bu olgu-kontrol çalışmasında 120 katılımcı dört gruba ayrıldılar; sağlıklı kişiler, yeni tanı konmuş hipertansif hastalar, enalapril ile tedavi gören hastalar ve kandesartan ile tedavi gören hastalar. Bulgular: Yeni tanı konmuş hipertansif hastalarda, kontrol grubuna kıyasla, serum apelin düzeyleri anlamlı derecede düşük ve visfatin düzeyleri anlamlı derecede yüksekti (sırasıyla p=0,0015, p=0,0175). Ayrıca, kandesartan ile tedavi edilen hastalarda, apelin düzeyleri yeni tanı konulan gruba kıyasla daha yüksek ve visfatin düzeyleri daha düşüktü (sırasıyla p=0,0487, p<0,0001). İlginç bir şekilde, yeni tanı konulan grup ile kıyaslandığında, enalapril ile tedavi edilen hastalarda apelin düzeyleri anlamlı olmayan bir şekilde daha yüksek ve visfatin düzeyleri anlamlı bir şekilde daha düşüktü (p<0,0001). Sonuçlar: Düşük apelin ve yüksek visfatin düzeyleri yeni tanı konmuş hipertansiyon hastalarıyla ilişkili bulunmuştur. İlginç bir şekilde, bulgular sırasıyla enalapril ve kandesartan ile ACE inhibisyonu ve anjiyotensin reseptör blokajının, hipertansiyonda apelin ve visfatin seviyelerini olumlu yönde düzenlediğini göstermektedir. Özellikle, kandesartan bu adipokinleri enalaprilden daha çok düzenlemektedir. Objective: Apelin and visfatin are adipokines secreted from adipose tissue that play important roles in regulating blood pressure. Therefore, the current study aimed to investigate the effects of candesartan versus enalapril on apelin, visfatin, and lipid profiles in hypertensive patients. Methods: In this case-control study, 120 participants were enrolled in four groups; Healthy people, newly diagnosed hypertensive patients, and enalapril- and candesartan-treated patients. Results: Serum apelin levels were significantly lower and visfatin levels were significantly higher in newly diagnosed hypertensive patients compared with the control group (p=0.0015, p=0.0175 respectively). Moreover, apelin levels were higher and visfatin levels were lower in the candesartan-treated patients compared with the newly diagnosed group (p=0.0487, p<0.0001 respectively). Interestingly, apelin levels were nonsignificantly higher and visfatin levels were significantly lower in enalapriltreated patients compared with the newly diagnosed group (p<0.0001). Conclusions: Lower apelin and higher visfatin levels are associated with newly diagnosed patients with hypertension. Interestingly, the findings suggest that ACE inhibition and angiotensin receptor blockade by enalapril and candesartan, respectively, positively regulate apelin and visfatin levels in hypertension. Specifically, candesartan regulates these adipokine to a greater extent than enalapril. |
|
9. | Alpha B-crystallin Ameliorates Imbalance of Redox Homeostasis, Inflammation and Apoptosis in an Acute Lung Injury Model with Rats Seda KOCAK, İbrahim GUNER, Muhittin Onur YAMAN, Tugba EKIZ YILMAZ, Emine Elif GUZEL MEYDANLI, Nermin YELMEN, Gulderen SAHIN doi: 10.4274/MMJ.galenos.2024.82274 Pages 211 - 220
Amaç: İskemi-reperfüzyon (IR) aortası, abdominal aort cerrahisi sonrası akut akciğer hasarının önemli bir nedenidir. Çalışmamızın amacı, sıçanlarda abdominal aort IR tarafından indüklenen akciğer hasarı üzerine küçük ısı şok proteinlerinden biri olan alfa B-kristalinin (HspB5 olarak da bilinir) etkisini incelemektir. Yöntemler: Erkek Sprague Dawley sıçanları üç gruba ayrıldı: kontrol, IR (IR, 90 dakika iskemi ve 180 dakika reperfüzyon) ve alfa B-kristalin+IR. Alfa B-kristalin (50 μg/100 g), IR’den bir saat önce intraperitoneal olarak verildi. Akciğer dokusu örnekleri histolojik analiz ve oksidatif stres parametreleri, sitokinler, apoptoz parametreleri açısından biyokimyasal analiz için alındı. Plazma, akciğer dokusu ve bronkoalveoler lavaj (BAL) sıvısında parametreler incelendi. Bulgular: Aortik IR, akciğer dokularında malondialdehit, reaktif oksijen türleri, toplam oksidan durum, tümör nekroz faktörü-alfa (TNF-α), interleukin-1 beta (IL-1β), nükleer faktör kappa B (NFKβ), kaspaz-9 (CASP-9), 8-hidroksi-2’-deoksiguanozin, total antioksidan durum, süperoksit dismutaz, interleukin-10 seviyelerini anlamlı olarak artırırken (p<0,05, kontrol grubuna göre), alfa B-kristalin, plazma, akciğer dokusu ve BAL sıvısındaki oksidatif, enflamatuar ve apoptotik parametreleri anlamlı olarak azalmıştır (p<0,05, aortik IR’ye göre). Histopatolojik değerlendirme, alfa B-kristalinin akciğer hasarı ile ilişkili morfolojik değişiklikleri iyileştirdiğini göstermiştir (p<0,001). Sonuçlar: Alfa B-kristalin, IR’ye maruz kalan sıçanlarda bozulmuş redoks dengesi, enflamasyon ve apoptotik parametreleri önemli ölçüde düzeltmiştir. Bu antioksidan etki, alfa B-kristalinin akciğer hasarı üzerindeki koruyucu etkisine bağlanabilir. Objective: Ischemia-reperfusion (IR) of the aorta is a significant contributor to the development of postoperative acute lung damage after abdominal aortic surgery. The aim of the present study was to examine the effect of alpha B-crystallin, a small heat shock protein (known as HspB5), on lung injury induced by abdominal aortic IR in rats. Methods: Male Sprague-Dawley rats were divided into three groups: control, ischemia-reperfusion (IR, 90 min ischemia and 180 min reperfusion), and alpha B-crystallin +IR. Alpha B-crystallin (50 μg/100 g) was intraperitoneally administered 1 h before IR. Lung tissue samples were obtained for histological and biochemical analyses of oxidative stress and cytokine and apoptosis parameters in plasma, lung tissues, and bronchoalveolar lavage (BAL) fluid. Results: The levels of malondialdehyde, reactive oxygen species, total oxidant status, tumor necrosis factor-alpha (TNF-α), interleukin-1 beta (IL-1β), nuclear factor kappa B (NFKβ), caspase-9 (CASP-9), 8-hydroxy-2’-deoxyguanosine, total antioxidant status, superoxide dismutase, and interleukin-10 levels in lung tissues, plasma, and BAL fluid (p<0.05 versus control) increased in Aortic IR. However, alpha B-crystallin significantly reduced the lung tissue levels of oxidative, inflamatuvar, and apoptotic parameters in the plasma, lung tissues, and BAL fluid (p<0.05 versus aortic IR). Histopathological results showed that alpha B-crystallin ameliorated the morphological changes related to lung injury (p<0.001). Conclusion: Alpha B-crystallin substantially restored disrupted the redox balance, inflammation, and apoptotic parameters in rats exposed to IR. The cytoprotective effect of alpha B-crystallin on redox balance might be attributed to improved lung injury. |
|
10. | Clinical Characteristics of Children with Acute Post-Streptococcal Glomerulonephritis and Re-Evaluation of Patients with Artificial Intelligence Emre LEVENTOGLU, Mustafa SORAN doi: 10.4274/MMJ.galenos.2024.09382 Pages 221 - 229
Amaç: Akut post-streptokokal glomerülonefrit (APSGN) çocuklar arasında akut glomerülonefritin önde gelen nedenidir. Akut nefritik sendrom, nefrotik sendrom ve hızlı ilerleyen glomerülonefrit şeklinde ortaya çıkabilir. ChatGPT (OpenAI, San Francisco, California, Amerika Birleşik Devletleri) yapay zeka destekli bir sohbet robotu olarak geliştirilmiştir. Bu çalışmada, yapay zekanın APSGN’nin tanı, tedavi ve takibinde kullanılıp kullanılamayacağı ilk kez değerlendirilmiştir. Yöntemler: APSGN tanısı alan hastaların klinik özellikleri hasta dosyalarından not edildi. APSGN hakkında genel bilgileri sorgulayan on iki soru ChatGPT 3.5’e yöneltildi. Cevapların doğruluğu iki araştırmacı tarafından değerlendirildi. Daha sonra hastaların klinik ve laboratuvar özellikleri ChatGPT 3.5’e aktarılarak hastaların takibinin yapay zeka tarafından nasıl yönetileceği incelendi. Bulgular: Çalışmaya toplam 11 hasta dahil edildi. Hastaların yaş ortalaması 9,08±3,96 yıldı. Sekiz (%72,7) hastada kreatinin yüksekliği ve 10 (%90,9) hastada hematüri ve/veya proteinüri vardı. Anti-streptolisin O tüm hastalarda yüksek (955±353 IU/mL) ve C3 9 (%81,8) hastada düşüktü (0,56±0,34 g/L). Üç farklı hastada hipertansif ensefalopati, nefrotik sendrom ve hızlı ilerleyen glomerülonefrit gözlendi. Tüm hastalarda normal kreatinin değerlerine ulaşıldı. APSGN’nin tanımı, epidemiyolojik özellikleri ve patofizyolojik mekanizmaları, tanı ve tedavisini değerlendiren sorular chatGPT 3.5 tarafından doğru yanıtlandı. Ayrıca, tüm hastalara APSGN tanısı konmuş ve klinisyenler tarafından uygulanan tedavi adımları ChatGPT 3.5 tarafından benzer şekilde önerilmiştir. Sonuçlar: ChatGPT tarafından APSGN için sağlanan bilgi ve rehberlik, hastaların bakım ve yönetiminde değerli bir kaynak olabilir. Yapay zeka uygulamaları ile klinisyenler kararlarını gözden geçirebilir ve daha etkili tedavi planları oluşturabilirler. Objective: Acute post-streptococcal glomerulonephritis (APSGN) is a common cause of acute glomerulonephritis in children. The condition may present as acute nephritic and/or nephrotic syndrome and rarely as rapidly progressive glomerulonephritis. ChatGPT (OpenAI, San Francisco, California, United States of America) has been developed as a chat robot supported by artificial intelligence (AI). In this study, we evaluated whether AI can be used in the follow-up of patients with APSGN. Methods: The clinical characteristics of patients with APSGN were noted from patient records. Twelve questions about APSGN were directed to ChatGPT 3.5. The accuracy of the answers was evaluated by the researchers. Then, the clinical features of the patients were transferred to ChatGPT 3.5 and the follow-up management of the patients was examined. Results: The study included 11 patients with an average age of 9.08±3.96 years. Eight (72.7%) patients had elevated creatinine and 10 (90.9%) had hematuria and/or proteinuria. Anti-streptolysin O was high in all patients (955±353 IU/mL) and C3 was low in 9 (81.8%) patients (0.56±0.34 g/L). Hypertensive encephalopathy, nephrotic syndrome, and rapidly progressive glomerulonephritis were observed in three patients. Normal creatinine levels were achieved in all patients. Questions assessing the definition, epidemiologic characteristics, pathophysiologic mechanisms, diagnosis, and treatment of APSGN were answered correctly by ChatGPT 3.5. All patients were diagnosed with APSGN, and the treatment steps applied by clinicians were similarly recommended by ChatGPT 3.5. Conclusions: The insights and recommendations offered by ChatGPT for patients with APSGN can be an asset in the care and management of patients. With AI applications, clinicians can review treatment decisions and create more effective treatment plans. |
|
CASE REPORTS |
11. | Revisiting the Muscles and Nerves of Anterior Compartment of the Arm: A Case Report Busra ANACUR, Eren OGUT, Cagatay BARUT doi: 10.4274/MMJ.galenos.2024.78380 Pages 230 - 234
Kol bölgesinin ön kompartmanının rutin disseksiyonu sırasında, kadavranın sağ üst ekstremitesinde kas ve sinir yapıları ile ilgili birkaç varyasyonla karşılaşıldı. Biceps brachii (BB) ve coracobrachialis’den (CB) köken alan bir adet üst konumlu ekstra kas başı ve sadece BB kasından liflerle köken alan bir adet alt konumlu ekstra kas başı gözlemlendi. Nervus musculocutaneus CB kasını delmiyordu, ancak bu kasa bir dal verdikten sonra ve nervus medianus’a (NM) bağlandı. Hem NM hem de arteria brachialis (AB) ekstra başların altından geçiyordu. Bu olguda, tanımlanan bu varyasyonların MN ve AB tuzaklanmasına katkıda bulunabileceği düşünülmektedir. Bu varyasyonların anlaşılması, cerrahi girişimler öncesinde kritiktir. Anatomideki bu varyasyonların tanınmaması, iyatrojenik sinir yaralanmasına veya vasküler perfüzyonun bozulmasına yol açabilir, bu da cerrahi girişim öncesi planlamanın önemini vurgular. During routine dissection of the anterior compartment of the arm region, we encountered several variations in the muscular and neural structures in the right upper extremity of a female cadaver. We observed one superiorly positioned extramuscular head with fibers originating from both the biceps brachii (BB) and coracobrachialis (CB) muscles and one inferiorly positioned extramuscular head with fibers solely from the BB muscle. The musculocutaneous nerve did not penetrate the CB muscle, but instead provided a muscular branch that communicated with the median nerve (MN). Both the MN and brachial artery (BA) flow beneath the extra head. This case suggests that the described variations may contribute to the entrapment of the MN and compression of the BA. Understanding these variations is crucial before surgical intervention. The failure to recognize such anatomical nuances could lead to inadvertent nerve injury or compromised vascular perfusion, emphasizing the need for preoperative planning and intraoperative vigilance. |
|
LETTERS TO THE EDITOR |
12. | Letter to the Editor Regarding “Clinical and Sonographic Evaluation of the Effectiveness of Extracorporeal Shock Wave Therapy in Patients with Lateral Epicondylitis” Yuhan GONG, Xinjie WANG doi: 10.4274/MMJ.galenos.2024.95994 Pages 235 - 236
|
|
13. | Comment on “Solitary Submandibular Schwannoma Mimicking a Salivary Gland Tumor in a Child” Rajesh KUMAR, Dibakar BORTHAKUR doi: 10.4274/MMJ.galenos.2024.80932 Pages 237 - 238
|
|
14. | Letter to the Editor Regarding Our Case Report on “Solitary Submandibular Schwannoma Mimicking a Salivary Gland Tumor in a Child” Wong Kim Yew RICHARD, Nur Kamilia Mohd MOHSIN doi: 10.4274/MMJ.galenos.2024.82710 Pages 239 - 240
|
|
15. | Response to the Commentary on “Clinical and Sonographic Evaluation of the Effectiveness of Extracorporeal Shock Wave Therapy in Patients with Lateral Epicondylitis” Sadiye MURAT, Bilinc DOGRUOZ KARATEKIN, Melisa ZENGIN doi: 10.4274/MMJ.galenos.2024.47650 Pages 241 - 242
|
|
|
|