Amaç: Kanser, vücutta anormal hücrelerin kontrolsüz bölünmesiyle karakterize edilen bir hastalýktýr. Onkogenlerin ve tümör baskýlayýcý genlerin keþfi, kanser tedavisinde bireysel biyobelirteçlerin ve proteinlerin hedefe yönelik kullanýmýna olanak saðlamýþtýr. Hücrelerdeki sinyal yollarý birbirleriyle yakýndan iliþkilidir ve bu baðlantýlar üzerindeki araþtýrmalar, kanser için daha hassas kiþiselleþtirilmiþ tedaviler geliþtirilmesine yol açabilir. Kompleman sistemi dengesizliði, kanserin geliþimi ve ilerlemesiyle iliþkilidir. Farklý kanser türlerinde gen ekspresyonundaki benzer varyasyonlar ve ortak kompleman biyobelirteçleri hakkýnda bilgiler sýnýrlýdýr. Bu çalýþmada, kompleman sistemini karsinogenezle iliþkilendiren biyobelirteçler hakkýnda bilgi edinilmesi amaçlanmýþtýr.
Yöntemler: Kanser genom atlasýndan elde edilen klinik ve transkriptom verileri, farklý kanser türlerinde kompleman sistemiyle iliþkili farklý þekilde ifade edilen genlerin analizinde kullanýlmýþtýr. Çeþitli biyoinformatik ve makine öðrenimi teknikleri, kompleman yolu ile ilgili karsinogenez biyobelirteçlerini önermek için kullanýlmýþtýr.
Bulgular: Bu çalýþma, component 7 (C7), complement factor-D (CF-D), interleukin-11 (IL-11), apolipoprotein C1 (APOC1) ve integrin-binding siyalik asit (IBSP) proteinlerini kanserde kompleman sistemiyle iliþkili ortak biyobelirteçler olarak kapsamlý bir þekilde ortaya koymakta ve bu biyobelirteçlerin tanýsal ve prognostik potansiyelini vurgulamaktadýr.
Sonuçlar: Bu biyobelirteçler, hassas týp baðlamýnda hedefe yönelik kanser tedavilerine olanak saðlayacaktýr.

Objective: Cancer is a disease characterized by an unregulated division of abnormal cells in the body. The discovery of oncogenes and tumor suppressor genes has paved the way for the targeted use of individual biomarkers and proteins in cancer therapy. The signaling pathways in cells are closely linked, and research into these connections would lead to more precise personalized treatments for cancer. An imbalance in the complement system is associated with the development and progression of cancer. Comparable variations in gene expression and common complement biomarkers in different cancer types are poorly understood. This study aims to gain insights into biomarkers linking the complement system to carcinogenesis.
Methods: Clinical and transcriptome data from the cancer genome atlas were used to analyze differentially expressed genes involved in the complement system in different cancer types. Various bioinformatics and machine learning techniques were used to suggest complement pathway-related carcinogenesis biomarkers.
Results: This study provides a comprehensive elucidation of component 7 (C7), complement factor-D (CFD), interleukin 11 (IL11), apolipoprotein C1 (APOC1), and integrin binding sialic acid protein (IBSP) proteins as common biomarkers associated with the complement system in cancer and highlights the diagnostic and prognostic potential of these biomarkers.
Conclusions: These biomarkers would pave the way for targeted cancer treatments in the context of precision medicine.

Abstract | Full Text PDF

Amaç: Kalça eklemine doðrudan anterior yaklaþýmda (DAA), lateral femoral kutanöz sinir (LFCN) yaralanmasý riski yüksektir. Kadavralar üzerinde yapýlan bu çalýþma, LFCN’nin anatomisi ve rotasýndaki varyasyonlarý ve DAA ile iliþkisini belirlemeyi amaçlamýþtýr.
Yöntemler: Bu kesitsel çalýþma 15 eriþkin formalinle mumyalanmýþ kadavra [8 erkek ve 7 kadýn (15 çift kalça)] üzerinde yürütüldü. Anatomik referans noktalarý olarak anterior superior iliyak diken, pubik tüberkül ve fibula baþý kullanýldý.
Bulgular: Tüm 30 portal, anatomik bölgelerde hasar veya komplikasyon olmadan tamamen yerleþtirildi. Ortalama yaþ standart sapma 72,0 (16,8) idi (aralýk: 26-91). On dokuz sinir kesiyi geçti. Uyluðun lateral kutanöz sinirinin inguinal ligamentin altýnda dallanma deseni baskýn olarak fan tipidir (12 sinir, %40,0), bunu sartorius tipi (11 sinir, %37,0) takip eder ve daha düþük bir yüzde posterior tiptir (7 sinir, %23,3). Uyluðun lateral kutanöz sinirinin cerrahi kesiyi geçtiði yere baþlangýç noktasýndan ortalama uzaklýk 35,3 (16,4-62,9) mm, aralýk ise 2,3-92,2 mm’dir.
Sonuçlar: LFCN yaralanma riski %50 idi. LFCN’nin anatomisindeki ve rotasýndaki varyasyonlarý ve kalça eklemine DAA kesisine yakýnlýðýný anlamak yaralanma riskini azaltabilir.

Objective: In direct anterior approach (DAA) to the hip joint, the risk of lateral femoral cutaneous nerve (LFCN) injury is high. This study on cadavers aimed to identify variations in the anatomy and route of the LFCN and its relationship with the DAA.
Methods: The cross-sectional study was conducted on 15 adult formalin-embalmed cadavers [8 males and 7 female (15 paired hips)]. The anterior superior iliac spine, pubic tubercle, and fibular head were used as anatomical reference points.
Results: All 30 portals were inserted completely without damage or complications at the anatomical sites. The mean age standard deviation was 72.0 (16.8) range: 26-91 years old. Nineteen nerves crossed the incision. The branching pattern of the lateral cutaneous nerve of the thigh below the inguinal ligament is predominantly fan type (12 nerves, 40.0%), followed by sartorius type (11 nerves, 37.0%), with a lower percentage being posterior type (7 nerves, 23.3%). The average distance from the initial point to the location where the lateral cutaneous nerve of the thigh crosses the surgical incision was 35.3 (16.4-62.9) mm, with a range of 2.3-92.2 mm.
Conclusions: The risk of LFCN injury was 50%. Understanding variations in the anatomy and route of the LFCN and its proximity to the incision of the DAA to the hip joint may reduce the risk of injury.

Abstract | Full Text PDF

Amaç: Yaþlanma dejeneratif bir süreçtir. Bu nedenle çalýþmamýzýn arka planý, Türkiye’nin önemli yeraltý kaynaklarýndan biri olan borun yaþlanma ve iliþkili hastalýklar üzerindeki etkilerini deðerlendirmektir. Bu çalýþma, D-galaktoz (D-gal) kaynaklý yaþlanma modelinde borik asidin (BA) antioksidan etkisini ve biliþsel iþlevlerini deðerlendirmeyi amaçlamaktadýr.
Yöntemler: On iki haftalýk erkek Wistar sýçanlar (n=8) rastgele dört gruba ayrýldý; kontrol, D-gal, BA ve D-gal+BA. Deneysel yaþlanma modeli, 12 hafta boyunca D-gal (150 mg/kg/gün) tek doz deri altý enjeksiyonu ve BA (100 mg/kg/gün) oral gavaj uygulanarak oluþturuldu. Sýçanlarýn biliþsel yeteneklerini deðerlendirmek için yeni nesne tanýma testi (NORT) ve Morris su labirenti (MWM) testi kullanýldý.
Bulgular: Deneysel periyodun sonunda, serum ve beyin dokusunda glutatyon (GSH) ve malondialdehit (MDA) seviyeleri deðerlendirildi. D-gal ile uyarýlan yaþlý sýçanlarýn BA ile tedavisi MDA seviyesini anlamlý ölçüde azalttý (p<0,05), ancak GSH seviyesini önemli ölçüde artýrmadý. Üstelik, NORT ve MWM testleri, BA’nýn D-gal +BA ile tedavi edilen sýçanlarda biliþsel eksikliði önemli ölçüde iyileþtirdiðini gösterdi (p<0,05).
Sonuçlar: Sonuç olarak, BA oksidatif stresi azaltarak D-gal ile uyarýlan hafýza eksikliðini önlemektedir. Bu nedenle, BA yaþa baðlý nörodejeneratif bozukluklar ve biliþsel iþlevler için iyi bir adaydýr.

Objective: Aging is a degenerative process. Therefore, the background of our study is to evaluate the effects of boron, one of the important underground resources in Türkiye, on aging and related diseases. This study aimed to assess the antioxidant effect and the cognitive functions of boric acid (BA) in a D-galactose (D-gal)-induced aging model.
Methods: Eight male Wistar rats, each 12 weeks old, were split into four groups at random: control, D-gal, BA and D-gal+BA. An experimental aging model was induced by a single subcutaneous injection of D-gal (150 mg/kg/day), and BA (100 mg/kg/day) was administered by oral gavage for 12 weeks. The novel object recognition test (NORT) and Morris water maze (MWM) were used to evaluate the cognitive ability of rats.
Results: At the end of the experimental period, glutathione (GSH) and malondialdehyde (MDA) levels were assessed in serum and brain tissue. The treatment of D-gal induced aging rats with BA significantly decreased the MDA level (p<0.05) and increased the GSH level, although the increase was not significant. Moreover, NORT and MWM tests showed that BA significantly improved (p<0.05) cognitive deficits in D-Gal + BA treated rats.
Conclusions: BA prevents D-gal-induced memory deficit by decreasing oxidative stress. Hence, BA was a good candidate for addressing age-related neurodegenerative disorders and cognitive function improvements.

Abstract | Full Text PDF

Kaposi sarkomu (KS), insan herpes virüsü-8 tarafýndan oluþturulan vasküler bir neoplazm olup, genellikle edinilmiþ baðýþýklýk yetersizliði sendromu gibi immun yetmezlik durumlarýyla iliþkilidir. Oküler tutulumu nadir olmakla birlikte, genellikle insan baðýþýklýk yetmezliði virüsü (HIV)-pozitif hastalarda görülürken, nadiren HIV-negatif, immun kompetan bireylerde de ortaya çýkabilir. Bu olgu sunumu, bir HIV-pozitif hasta ve bir HIV-negatif hasta olmak üzere iki konjunktival KS olgusunu sunmaktadýr. Hastalar Istanbul Medeniyet Üniversitesi Göztepe Prof. Dr. Süleyman Yalçýn Þehir Hastanesi’nde taný almýþ ve takip edilmiþtir. Bu olgu raporunun hazýrlanmasý için hastalardan yazýlý bilgilendirilmiþ onam alýnmýþtýr. Olgu sunumlarý: Olgu 1: Otuz beþ yaþýndaki HIV-pozitif erkek hasta, deri ve genital KS öyküsü ile birlikte sol inferior fornikste aðrýsýz, kýrmýzý, kanamalý bir kitle ve alt göz kapaðýnda sert bir kitle ile baþvurdu. Cerrahi eksizyon, adjuvan kriyoterapi ve amniyotik membran transplantasyonu yapýldý. Operasyondan bir yýl sonra, nüks veya yeni lezyonlar gözlemlenmedi. Olgu 2: Yetmiþ altý yaþýndaki immun kompetan kadýn hasta, sol inferior fornikste aðrýsýz, giderek büyüyen bir kitle ile baþvurdu. Cerrahi eksizyon, adjuvan kriyoterapi ve amniyotik membran transplantasyonu gerçekleþtirildi. Histopatolojik inceleme KS tanýsýný doðruladý ve bir yýl sonraki takipte nüks veya yeni lezyonlar gözlemlenmedi. Oküler KS, nadir olmasýna raðmen, hem immun yetmezlik durumunda hem de immun kompetan bireylerde görülebilir. Bu rapor, subkonjunktival kanama durumunda KS’yi ayýrýcý tanýda göz önünde bulundurmanýn önemini vurgulamaktadýr; bu, immun baskýlayýcý durumlarý olmayan hastalarda bile geçerlidir. Her iki olgu da cerrahi eksizyon, adjuvan kriyoterapi ve amniyotik membran transplantasyonu ile baþarýlý bir þekilde yönetilmiþ ve takip sýrasýnda nüks gözlemlenmemiþtir.

Kaposi sarcoma (KS) is a vascular neoplasm caused by human herpes virus-8 and is commonly associated with immunocompromised states such as acquired immunodeficiency syndrome. While ocular involvement is rare and typically occurs in human immunodeficiency virus (HIV)-positive patients, it can exceptionally present in HIV-negative, immunocompetent individuals. This report presents two cases of conjunctival KS: One in an HIV-positive patient and another in an HIV-negative patient. The patients were diagnosed and followed up at Istanbul Medeniyet University Göztepe Prof. Dr. Süleyman Yalçýn City Hospital. Written informed consent was obtained from the patients for the preparation of this case report. A 35-year-old HIV-positive male with a history of cutaneous and genital KS presented with a painless, reddish, hemorrhagic mass on the left inferior fornix and a firm mass on the lower eyelid. Surgical excision with adjuvant cryotherapy and amniotic membrane transplantation was performed. One year postoperatively, no recurrence or new lesions were observed. A 76-year-old immunocompetent female presented with a painless, progressively enlarging mass in the left inferior fornix. She underwent surgical excision, adjuvant cryotherapy, and amniotic membrane transplantation. Histopathology confirmed the diagnosis of KS, and at the 1-year follow-up, no recurrence or new lesions were observed. Ocular KS, though rare, can occur in both immunocompromised and immunocompetent individuals. This report highlights the importance of considering KS in the differential diagnosis of subconjunctival hemorrhage, even in patients without underlying immunosuppressive conditions. Both cases were successfully managed with surgical excision, adjuvant cryotherapy, and amniotic membrane transplantation, with no recurrence during follow-up.

Abstract | Full Text PDF

Abstract | Full Text PDF

Abstract | Full Text PDF

Abstract | Full Text PDF